ÖZLENİLEN BEYAZ ŞEHİR : Belgrad
BİR TÜRLÜ AKLIMDAN ÇIKARAMADIĞIM ve ÖZLEDİĞİM ŞEHİR ,
Belgrad olarak seslendiğimiz aslında Beograd olan bu şehirle tanışmaya ne dersiniz?
Üç sene önce bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine gittiğim ve unutulmazlarımın arasına giren şehir! Tavsiyelerinin yanında ülkeye vizesiz girebilecek olmamız Belgrad'ı tercih etmemizde ki en büyük ikinci sebeptir.
Soğuk bir İstanbul akşamında arkadaşlarımla taksimde oturuyoruz. Muhabbet muhabbeti açıyor ve konu yine olur olmaz tatile geliyordu.👱 Kış tatilinde ne yapacaksın, nereye gitmek istiyorsun gibi soruları birbirimize sormaya tam başladığımızda birden konu yurt dışı tatiline bağlanıyor. Tabii herkes aynı anda onun vizesiyle kim uğraşacak derken, daha önce gittiği Belgrad tatilini anlatmaya başlayan arkadaşım son buldurmuştu. Bizimkisi sadece kısa süreli bir isyandı anlayacağınız. Arkadaşım anlattı anlattı anlattı da anlattı! En son söylediği cümle şuydu; ''Arkadaşlar Belgrad vizesiz.'' Vizesiz olmasını en sona bırakmak şahane hareket gerçekten. Vizesiz olduğunu en başta söylesen diğer anlattıklarını anlatmana gerek kalmazdı.😃
Nasıl olduysa bir gazla hemen gitmeye karar veriyoruz. Önceliğimizi konaklamaya verip telefonumuzda uygulaması bulunan Airbnb'yi açıyoruz. Şehir kısmına Belgrad, tarih kısmına eve giriş ve çıkış günlerimizi de ekledikten sonra aramaya başlıyoruz. Biz tatilimizi 2 gece 3 gün olarak planlıyoruz. Hemen evler fiyatlara göre sıralanıyor ve ilk eve rezervasyon yapmak istiyoruz. Adamla aramızda enerjimiz tutmadı büyük ihtimal rezervasyonumuzu kabul etmiyor. İkinci bir ev daha buluyoruz. (Bu arada bulduğumuz evlerde önceliğimiz gezeceğimiz yerlere yakın olması) Bulduğumuz ikinci ev için rezervasyon mesajı yazıyoruz, mesajımıza hemen cevap veriyor ve biraz konuştuktan sonra rezervasyon isteğimizi kabul ediyordu. Daha sonrasında hemen uçak biletlerimizi Türk Hava Yollarından alıyoruz. (Türk Hava Yollarını tercih etmemizin sebebini uçağa bindiğim kısımda anlatıyor olacağım.) Bütün bu işlemleri tatilimizden iki ay önce yaptığımız için fiyatları çok uyguna getirmiş oluyoruz.
Nasıl olduysa bir gazla hemen gitmeye karar veriyoruz. Önceliğimizi konaklamaya verip telefonumuzda uygulaması bulunan Airbnb'yi açıyoruz. Şehir kısmına Belgrad, tarih kısmına eve giriş ve çıkış günlerimizi de ekledikten sonra aramaya başlıyoruz. Biz tatilimizi 2 gece 3 gün olarak planlıyoruz. Hemen evler fiyatlara göre sıralanıyor ve ilk eve rezervasyon yapmak istiyoruz. Adamla aramızda enerjimiz tutmadı büyük ihtimal rezervasyonumuzu kabul etmiyor. İkinci bir ev daha buluyoruz. (Bu arada bulduğumuz evlerde önceliğimiz gezeceğimiz yerlere yakın olması) Bulduğumuz ikinci ev için rezervasyon mesajı yazıyoruz, mesajımıza hemen cevap veriyor ve biraz konuştuktan sonra rezervasyon isteğimizi kabul ediyordu. Daha sonrasında hemen uçak biletlerimizi Türk Hava Yollarından alıyoruz. (Türk Hava Yollarını tercih etmemizin sebebini uçağa bindiğim kısımda anlatıyor olacağım.) Bütün bu işlemleri tatilimizden iki ay önce yaptığımız için fiyatları çok uyguna getirmiş oluyoruz.
Belgrad Yolcusu Kalmasın!!
İki ay gibi kısa bir süre oldukça yavaş geçiyor ve hatta geçmek bilmedi diyebiliriz.😊 Her neyse bir hafta öncesinden hazırladığımız ve adeta kapının önünde nöbet bekleyen çantalarımızı sırtlanıp yola düşüyoruz. Havalimanına varıyoruz güvenlik kontrollerinden geçiyoruz. Çantalarımızı teslim edip uçağa biniş kartlarımızı da aldığımıza göre sadece bir eksiğimiz kalıyor. O da yurt dışı çıkış harç pulu. Bu pulu havaalanlarında bulunan veznelerden temin ediyoruz. Pulumuzu da aldıktan sonra pasaport kontrol noktasına ilerliyoruz. Pasaportlarımızı, kimliklerimizi ve aldığımız harç pullarını polise uzatıyoruz. Kabinde bulunan polis gerekli kontrolleri yapıyor ve iki üç kere camın arkasından gözleriyle bizi süzdükten sonra ülkeden çıkış damgasını vuruyor. Pasaportumuza vurulan o damganın tarifi hiç bir yerde yok, yüzümüzde ister istemez bir gülümseme oluşuyor.👱 Bu kontrolü de sorunsuz bir şekilde atlattığımıza göre uçağa binebilmemiz için uçak kalkış kapısını bulmamız gerekiyor. Tabelaların yardımıyla kapıyı buluyoruz ve bekleme salonunda uçağa biniş kapısının açılmasını bekliyoruz. Bu sürede biraz daha Belgrad hakkında bilgi toplamaya çalışıyoruz. Kapının açılmasıyla birlikte heyecanım katlanıyor. Daha önce görmediğim ve dillerini bilmediğim bir ülkeye gideceğim için sabırsızlanmaya başlıyorum!
Uçağımıza binip koltuğuma oturmamın hemen sonrasında heyecanım ikiye katlanıyordu. Yaklaşık 1 saat 40 dakika sürecek olan yolculuğumuz bu heyecanla nasıl geçebilirdi? Ben bu heyecanla nasıl Belgrad' a ulaşabileceğimi düşünürken, işte burada Türk Hava Yolları devreye giriyor. Yemek ve içecek servisini ikram eden Türk Hava Yolları, birde önümüzde ki koltuklara montelenmiş olan midi boyunda ki ekranlardan istediğimiz filmleri istediğimiz müzikleri dinleme imkanı sağlıyor olması 1 saat 40 dakikalık yolculuğumuzun nasıl geçtiğini anlayamamamıza sebep oluyordu. Kaptanında aniden iniş için yapmış olduğu anonsundan sonra camdan Belgrad'ı izlemek istiyorum. Fakat bu isteğim yoğun sis yüzünden hüsrana uğruyordu. İsminin de anlamı Beyaz Şehir olan bu yer gerçekten de beyaz mıydı?
Uçağımıza binip koltuğuma oturmamın hemen sonrasında heyecanım ikiye katlanıyordu. Yaklaşık 1 saat 40 dakika sürecek olan yolculuğumuz bu heyecanla nasıl geçebilirdi? Ben bu heyecanla nasıl Belgrad' a ulaşabileceğimi düşünürken, işte burada Türk Hava Yolları devreye giriyor. Yemek ve içecek servisini ikram eden Türk Hava Yolları, birde önümüzde ki koltuklara montelenmiş olan midi boyunda ki ekranlardan istediğimiz filmleri istediğimiz müzikleri dinleme imkanı sağlıyor olması 1 saat 40 dakikalık yolculuğumuzun nasıl geçtiğini anlayamamamıza sebep oluyordu. Kaptanında aniden iniş için yapmış olduğu anonsundan sonra camdan Belgrad'ı izlemek istiyorum. Fakat bu isteğim yoğun sis yüzünden hüsrana uğruyordu. İsminin de anlamı Beyaz Şehir olan bu yer gerçekten de beyaz mıydı?
Uçağın inmesiyle birlikte heyecandan yerinde duramayan ben bir an önce uçaktan çıkmak istiyorum. Sıralı bir şekilde uçaktan inmeye başlıyoruz. O da ne uçaktan iner inmez tünelde polis kontrolü başlıyor. Herkesin pasaportlarını kontrol ediyorlar. Bu kontrolü de geçtikten sonra tekrardan pasaport kontrol kontuarına geliyoruz. Kontuarda ki polise pasaportlarımızı, kimliklerimizi ve kalacağımız evin adres bilgilerini yazan kağıdı uzatıyoruz. Ülkeye giriş damgasını pasaportumuza bastıktan sonra artık Belgrad'a gerçekten gelmiş bulunuyoruz.👱
Havaalanıyla Belgrad merkez arasında biraz mesafe olduğundan, planlarımız arasına bu yolu da katmak zorundaydık. İnternette okuduklarımız taksicilerin turistleri dolandırdıkları yönünde yazılan yazılar vardı. Evini kiraladığımız kişiyle mesajlaştığımızda bu ulaşım içinde bir miktar para karşılığında bizi havalimanından alması için teklif yapmıştık ve teklifimizi kabul etmişti. Sabah çok erken saatte ineceğimiz için acaba gelir mi gelmez mi ikileminde kalmadık değil.👱 Çıkış kapısından çıkar çıkmaz isimlerimizin yazılı olduğu kağıtla bizi karşılamaya gelmişti. Bu arada ne bizim İngilizcemizin iyi nede onun ama bir şekilde anlaşmayı başarmıştık. 15-20 dakikalık bir yolculuk sonrasında Belgrad merkezine ulaşmıştık. Eve gitmeden önce ev sahibi arabasıyla küçük bir tur yaparak kesinlikle gezmemiz gereken yerleri göstermeye çalıştı. Sonrasında eve kadar yerleşimimizi sağlayıp telefon numarasını bıraktı. Her hangi bir problem anında ona ulaşabilmemiz için. Biz baya düşünceli ve yardımsever birisine denk gelmiştik. Ev bu arada inanılmaz temiz ve bakımlıydı. Hemen evin camında çekildiğim bir fotoğrafımı koyayım.👱
KNEZA MİHAİLA
Kneza Mihaila Caddesi |
Eve yerleştikten hemen sonra kendimizi sokağa atıyoruz. Bulduğumuz ev Kneza Mihaila caddesinin hemen arka sokağındaydı. Kneza Mihaila'ya tam olarak küçük İstiklal diyebiliriz. Sabah erken saatlerde geldiğimiz caddenin sessizliğinde yürürken inanılmaz huzur bulmuştum. Dükkanlarını yeni açmaya çalışanlar, sabah koşusundan dönenler ve ellerinde kahveleriyle işe gitmeye çalışan insanları gördükçe bana buranın bir balkan ülkesinden ziyade Avrupa'nın her hangi bir şehrindeymişim hissi uyandırıyordu. Bizde kahvaltımızı yapmak için minik ve şirin bir dükkan buluyoruz ve sıcacık daha yeni fırından çıkmış kokusuyla karnımızın iyice acıktığını hissettiren poğaçalardan sipariş veriyorduk. O kadar lezzetliydiler ki hala tatları damağımdadır. Karnımızı da doyurduğumuza göre sokaklara geri dönebilirdik. Saatin de ilerlemesiyle birlikte cadde gittikçe kalabalıklaşıyor sokak müzisyenlerinin de ortaya çıkmasıyla ihtiyacımız olan enerji tavan yapıyordu. Huzurla yürüdüğüm cadde inanılmaz derecede hareketli ve merak uyandıran bir yere dönüşüyordu. Karşılaştığımız bu sıcaklık ve enerji karşısında ilk günümüzü daha çok cadde üzerinde ve ara sokaklarda bulunan mekanları keşfetme isteğine dönüşüyordu.
Belgrad'da yeme ve içmeye çok önem verdikleri için adım başı kafe ve restoranlarla karşılaşmaya başlamıştık bile. Türk mutfağından da fazlasıyla çeşit barındıran Sırp mutfağı zengin yemek kültürüne sahip bir şehir diyebilirim. Bu yüzden zorluk çekmeden siparişlerimizi verebiliyorduk. Osmanlıdan kalan isimleri hala menülerinde kullanıyorlar. Örnek vermek gerekirse; burek (börek) pilav (pilav) cufte (köfte) gibi saymakla bitmeyen isimleri menülerinde buluyoruz. Yemeğimizi yediğimiz her yerde yemek sonrası Türk kahvesini de bulmamız şehre ve ülkeye olan samimiyetimiz üst seviyelere çıkıyordu.
Biz daha çok aperatif hızlı şekilde yiyebileceğimiz bu sırada biramızı içebileceğimiz yemek yerlerini tercih ettik. Özellikle belirtmek isterim burada bazı bira markaları sudan daha ucuzdu. Siz dilerseniz cadde üzerinde ve ara sokaklarında akşam yemeğinizi kaliteli şarap ve canlı müzik eşliğinde yiyebileceğiniz bir çok lüks mekana gidebilirsiniz.
Biz ilk günümüzü yukarıda da belirttiğim gibi Kneza caddesini ve çevresinde bulunan sokakları keşfederek geçirdik. Çok güzel yerler ve çok güzel insanlarla tanışma fırsatımız oldu. Türklerle karşılaşmanız her yerde an meselesi.😊 Bugüne kadar Sırp halkı hakkında duyduğum ne kadar olumsuz cümle varsa hepsini bir anda silmeme sebep oldu bu insanlar. Gerçekten Türk olduğumuzu öğrendiklerinde her hangi bir ters bir şey yaşamadık ve görmedik.
Bu arada Kneza caddesinin arka sokaklarında bina duvarlarına çizilmiş büyük graffiti çizimlerine denk geleceksiniz. Hatta Belgrad' a graffiti şehri demeye başladığım anlardan bir kaç fotoğraf bırakıyorum.
Belgrad'da yeme ve içmeye çok önem verdikleri için adım başı kafe ve restoranlarla karşılaşmaya başlamıştık bile. Türk mutfağından da fazlasıyla çeşit barındıran Sırp mutfağı zengin yemek kültürüne sahip bir şehir diyebilirim. Bu yüzden zorluk çekmeden siparişlerimizi verebiliyorduk. Osmanlıdan kalan isimleri hala menülerinde kullanıyorlar. Örnek vermek gerekirse; burek (börek) pilav (pilav) cufte (köfte) gibi saymakla bitmeyen isimleri menülerinde buluyoruz. Yemeğimizi yediğimiz her yerde yemek sonrası Türk kahvesini de bulmamız şehre ve ülkeye olan samimiyetimiz üst seviyelere çıkıyordu.
Biz daha çok aperatif hızlı şekilde yiyebileceğimiz bu sırada biramızı içebileceğimiz yemek yerlerini tercih ettik. Özellikle belirtmek isterim burada bazı bira markaları sudan daha ucuzdu. Siz dilerseniz cadde üzerinde ve ara sokaklarında akşam yemeğinizi kaliteli şarap ve canlı müzik eşliğinde yiyebileceğiniz bir çok lüks mekana gidebilirsiniz.
Biz ilk günümüzü yukarıda da belirttiğim gibi Kneza caddesini ve çevresinde bulunan sokakları keşfederek geçirdik. Çok güzel yerler ve çok güzel insanlarla tanışma fırsatımız oldu. Türklerle karşılaşmanız her yerde an meselesi.😊 Bugüne kadar Sırp halkı hakkında duyduğum ne kadar olumsuz cümle varsa hepsini bir anda silmeme sebep oldu bu insanlar. Gerçekten Türk olduğumuzu öğrendiklerinde her hangi bir ters bir şey yaşamadık ve görmedik.
Bu arada Kneza caddesinin arka sokaklarında bina duvarlarına çizilmiş büyük graffiti çizimlerine denk geleceksiniz. Hatta Belgrad' a graffiti şehri demeye başladığım anlardan bir kaç fotoğraf bırakıyorum.
TRG REPUBLIKE (CUMHURİYET MEYDANI)
![]() |
Prens Milos Obrenovic |
İlk günün heyecanı ve enerjisi ile ikinci güne erken saatte uyanıp, güzel bir kahvaltı sonrasında merhaba diyoruz. Rotamızı bu sefer daha çok devlet binaların ve müzelerin bulunduğu Eski Şehrin doğu kısmını gezmek için planlıyoruz. Cumhuriyet Meydanından başlayıp Aziz Sava Katedralinin de içinde bulunduğu Karadordev parkına kadar sürecek gezimizde neler göreceğiz? Tekrardan sokakları ve caddeleri arşınlama vakti!
İlk durağımız olan Cumhuriyet Meydanı kiraladığımız eve çok yakın konumda olmasından dolayı hemen ulaşıyorduk. Meydana geldiğimiz anda direk gözüme bir heykel çarpıyor ve evet meydana geldik diyordum. Meydanları meydan yapan şey tabii ki burada da bir heykel olmuştu. Bu heykel bana hemen Taksim Meydanını hatırlatıyordu. Sırbistan prensi Milos Obrenovic'i temsil eden bu heykel söylentilere göre sağ koluyla Osmanlı Devletine İstanbul'u gösteriyordu.
Taksim meydanında olduğu gibi insanların ortak buluşma noktası olarak kullanılmasının dışında bu meydan sevinç gösterileri ve protesto konularına da ev sahipliğini yapıyordu.
İlk durağımız olan Cumhuriyet Meydanı kiraladığımız eve çok yakın konumda olmasından dolayı hemen ulaşıyorduk. Meydana geldiğimiz anda direk gözüme bir heykel çarpıyor ve evet meydana geldik diyordum. Meydanları meydan yapan şey tabii ki burada da bir heykel olmuştu. Bu heykel bana hemen Taksim Meydanını hatırlatıyordu. Sırbistan prensi Milos Obrenovic'i temsil eden bu heykel söylentilere göre sağ koluyla Osmanlı Devletine İstanbul'u gösteriyordu.
Taksim meydanında olduğu gibi insanların ortak buluşma noktası olarak kullanılmasının dışında bu meydan sevinç gösterileri ve protesto konularına da ev sahipliğini yapıyordu.
Heykelin hemen arkasında bulunan bina dikkatimi çekiyor. Belgrad Milli Müzesinin olduğunu öğrendiğimiz binaya girmek için çalışsak da maalesef restorasyon çalışmasından dolayı ziyaretçi kabul edilmiyordu. (Şu an büyük bir bölümü açıldığı için siz kesinlikle ziyaret etmelisiniz)
Belgrad Milli Müzesini es geçmek zorunda kaldığımız için hemen yolumuzun üzerinde olan ve binanın mimari ihtişamından dolayı görmeyi sabırsızlıkla beklediğim Sırbistan Millet Meclisine doğru yola koyuluyoruz.
Hedefimizden şaşmamıza sebep olacak bir sürü şeyle karşılaşıyoruz. Yolumuzun üzerinde merak uyandıran o kadar çok bina ile karşılaşıyorduk ki hemen gideceğimizi düşündüğümüz Meclis binasına tahmin ettiğimizden uzun süre sonunda varabilmiştik.
Öncelikle Cumhuriyet Meydanında bulunan Citaonica isimli kahveciden kesinlikle bir kahve içmenizi öneririm. Biz tesadüf eseri girdiğimiz mekana ve kahvesine bayılmıştık. Unutmayın Citaonica' da kesinlikle kahve içilecek!👱 Dilerseniz bizim gibi kahvelerinizi karton bardaklara alıp yolunuza devam edebilirsiniz.
Kahvelerimiz ile birlikte Ulica Decanska caddesi üzerinden meclis binasına doğru ilerlerken bu seferde karşımıza Sırp tarih müzesi çıkıyordu. Bu anlar tam olarak ne kadar da çok müze varmış arkadaş dediğimiz anlar oluyor.😀 İçeriye girdiğimizde Sırp tarihini anlatan fotoğraflar, objeler, asker üniformaları ve aletlerini görme şansı bulmuştuk. Gerçekten tarihe ilgi duyuyorsanız gezmeniz gereken bir müze diyebilirim.
Sırbistan Tarih Müzesi |
SIRBİSTAN MİLLET MECLİSİ
Sırbistan tarih müzesinden ayrıldıktan hemen sonra yanında bulunan Sırbistan Millet Meclisi, gerçekten mimari yapısıyla hemen dikkatleri üzerine çekiyor. Yugoslavya parlamentosuna da ev sahipliği yapmış ve şehrin simgesi haline gelmiş bu yapıyı görmeden geri dönerseniz Belgrad'a gittim diyemezsiniz. Özellikle hava karardığında önünden geçecek olursanız ışıklarının yanmasıyla daha da göz alıcı hale geliyor bilginiz olsun. Sırbistan Meclis binasının karşı caddesinde ilerlediğiniz zaman Türkiye Büyükelçiliğine de uğrayabilir fotoğraf çekinebilirsiniz.
Sırbistan Millet Meclisi
|
Sırbistan Millet Meclisini de gördüğümüze göre, yolumuza devam etmeden önce dinlenme ve karınlarımızı doyurma vakti geldi. Meclisin yakınlarında bir şeyler yiyebileceğimiz yer ararken Tasmajdan (Taş meydan) adında parkın içerisine giriyoruz. O da ne! Parkın içerisinde bir kilise var. İçerisini gezebilmek için hızlı adımlarla kiliseye doğru ilerliyoruz. Az önce yemek yemek ve dinlenmek için yer arayan biz kiliseyi görünce her şeyi unutmuştuk. Saint Mark isimli bu kilise dışarıdan gerçekten çok güzel mimari yapıya sahip ve çok büyük gözüküyor. İçerisi dış görünüşe göre oldukça küçüktü fakat görülmeye değer. Zaten konum olarak gezeceğiniz yerlere yakın olduğundan burayı es geçmeyin diyebilirim.
Daha fazla dayanamayıp parkın arka kısmında bulunan hamburger ve sandviç yapan bir yer buluyoruz. Hem biramızı içip hem hamburgerlerimizi yediğimiz bu yerde yüzümüzde ki mutluluk şu an bile gözümün önüne geliyor. Hamburgeri efsane birası daha efsane olan mekan tekrar gittiğimde kesin uğrayacağım. Galiba Belgrad'ı özledim.😓
Saint Mark Kilisesi
|
NİKOLA TESLA MÜZESİ
Karnımızı doyurduk biramızı da içtiğimize göre tekrardan yolumuza devam edebiliriz. Meclis binasına geldiğimiz cadde üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Parkın sonunda bulunan Belgrad üniversitesinin karşısında ki ara sokağa doğru ilerliyoruz. Ara sokakta biraz yürüdükten sonra küçük sarımsı renkli bir villa ile karşılıyoruz. Bugün kullandığımız çoğu elektrikli aletlerin mucidi olan Nikola Tesla müzesine gelmiş bulunuyoruz. Bu müze bizlere; Tesla' nın kişisel eşyalarından tutun, ünlü Tesla bobinine kadar daha bir çok icadını ve onun hayatını anlatan arşivine ulaşmamızı mümkün kılıyor. Keşke ilk önce buraya gelseydik dediğim yerdir bu müze.
Müzeyi gezdikten sonra Nikola Tesla hakkında daha kapsamlı bilgi edinme şansı buldum. Hakkında okuduklarım beni şaşkınlık içerisinde bırakmıştı. Edindiğim bilgiler sonrasında Nikola Tesla' nın hayatımızda ki yerinin ne kadar büyük olduğunu anlamış oldum. Tekrardan Belgrad' a gittiğimde ziyaret edeceğim bir müzedir.
Nikola Tesla müzesini kolay bulabilmeniz için Google map haritasında işaretlenmiş şekilde fotoğrafını bırakıyorum.
![]() |
Nikola Tesla Müzesi |
AZİZ SAVA KATEDRALİ
Hayranlık içerisinde Nikola Tesla müzesinden ayrıldıktan sonra, Karadordev parkının içerisinde bulunan Aziz Sava Katedraline doğru yola koyuluyoruz. Şehrin hemen hemen her noktasından görülen bu katedral hakkında bilgi edindiğimde, balkanların en büyük katedrali olmasının yanında Avrupa'da bugüne kadar yapılmış en büyük ayine ev sahipliği yapması (10bin kişi) neden görülmesi gerektiğine haklı cevaptır sanırım. Biraz yürüdükten sonra ulaştığımız parkın içerisinde kendisini hemen belli ediyordu. Bu muhteşem yapının dışı gibi içi de bizi etkilemişti. İçerisinde ki tadilat ve restorasyonun devam etmesine rağmen duvarlarında bulunan resimler ve büyüklüğü karşısında etkilenmemek elde değildi.
İkinci dünya savaşında Alman askerlerinin bombalaması sonucu büyük hasarlar alan katedral günümüzde hala yapımına devam ediliyor.
Bu arada bu muhteşem yapıya karşı parkın içerisinde bulunan kafelerde oturup kahvenizi yudumlayıp güzel vakit geçirebilirsiniz. Aynı zamanda park başka bir önemli yere daha ev sahipli yapıyor. Katedralin karşısında kalan Sırbistan Milli Kütüphanesine ufak bir göz atabilirsiniz. Kütüphanenin içerisini gördükten sonra büyüklüğü karşısında şaşırabilirsiniz.
İkinci günümüze planladığımız gibi Eski Şehir'in (Stari Grad) doğu kısmında bulunan müzeleri, devlet binaları ve kiliselerini gördükten sonra vaktimizin de bol olmasını fırsata çevirip bir çılgınlık yapıyoruz. Sava nehrinin diğer tarafına Yeni Şehir (Novi Beograd) tarafına geçmeye karar veriyoruz. Hiç bir araç kullanmadan Brankov most köprüsünü de yürüyerek geçtiğimiz, köprünün sonunda alışveriş merkeziyle karşılaşmamız iyi ki Eski Şehir bölgesini tercih ettik dedirtiyordu.
Nehrin diğer tarafına geçmede ki en büyük sebebimiz olan Sava nehrinin üzerine kurulmuş barlar ve restoranlar. Hemen bir tane bara oturuyoruz ve biralarımızı yudumlamaya başlıyoruz. Baktıkça bakasım geliyor karşıya. Baktığımda sol tarafta gezmeyi son güne bıraktığımız Kalemegdan'ı, sağ tarafta ise gezmeye doyamadığımız Eski Şehir'i görüyordum. Daha ne isteyebilirim? Her şey buradan mükemmel gözüküyor!
Havanın kararmasına yakın oturduğumuz yerden hayallerimizi de alıp kalkıyoruz. Geldiğimiz gibi yürüyerek karşıya geçiyorduk. Köprü üzerinde havanın kararması korkutmadı değil.😊
SON GÜN!
Son günümüz! Belgrad' a gelmeden önce acaba üç gün çok mu? Daha mı az kalsak dediğim anlar aklıma geldikçe kendime ettiğim küfürlerin Belgrad' da ki son sabahı!
Eve bir daha geri dönmeyeceğimiz için çantalarımızı sırtlanıp evden ayrılıyoruz. Kapıdan dışarı adım atmamızla beraber bir şok geçiriyoruz. Hava sanki bize inat olsun diye güneş açmıştı. Dün gece yağan yağmur galiba bizim göz yaşlarımızdı.
KALEMEGDAN (KALE MEYDAN)
Önce Kneza Mihaila caddesine oradan da Kalemegdan' a doğru yürümeye başlıyoruz. Her mevsimde insanların vazgeçilmezi haline geldiği söylenen bu park gerçekten de öyle miydi? Özellikle turistlerin ilgi gösterdiğini düşündüğüm bu yer çok büyük olmasından dolayı bir çok tarihi esere ev sahipliği yapıyordu. Havanın güzelliğinden dolayı yerli halkında bu parka yoğun ilgi gösterdiğini görmek beni ayrıca mutlu etmişti. Sadece tarihe tanıklık etmiş olmayacak Sırp halkını da gözlemleme imkanı sağlayacaktım. Onları biraz daha yakında tanıyacak olmam beni daha da heyecanlandırıyordu. Mesela parkın girişin de satranç oynayan yaşlı amcaların olması beni çok şaşırtmıştı. İşte bunu belki de bu güzel havaya ve parka gelen insanlara borçluydum. Mesela internette Kalemegdan hakkında araştırma yaptığımda okuduğum yazılarda insanların bu parkta satranç oynadıklarına dair hiç bir yazıya rastlamamıştım.
Parkın içerisine doğru ilerledikçe bir çok heykel, müze ve anıtla karşılaşıyorduk. Bu park sayesinde resmen tarihe tanıklık etmeye başlamıştık. Kalemegdan'da Belgrad kalesini, Osmanlı'dan kalan eserleri, İstanbul Kapısını, Victor heykelini, Ruzica kilisesini, Damat Ali Paşa Türbesi gibi daha bir çok eseri görme imkanını bulmuştuk.
Parkta ayrıca Tuna ve Sava nehirleri eşliğinde Yeni Şehir'in manzarasının tadını çıkarıyorduk. Gerçekten iş ve şehir stresine iyi gelen böyle parka sahip olmaları üstelik birde şehrin merkezinde olması kıskandırıcı bir durumdu. İstanbul'da yaşayanlar daha iyi bilir parkların önemini.
Ayrıca parkın içerisinde Doğa Tarihi Müzesi bulunuyor. Restorasyon veya tadilat halinde olmayan nadir müzelerden birisiydi diyebilirim. Doğa ve hayvan figürlerinin bulunduğu bu müzeyi ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Kale içerisine birde basketbol sahalarına ve tenis kortlarına rastlarsanız sakın ola şaşırmayın.😊 Sırbistan gerçekten bir spor ülkesi ve spora çok önem verdiği için insanların her yerde spor yapmasını teşvik eden bir ülke olduğunu böylelikle kanıtlamış oluyor sanırım.
![]() |
Fransa' ya Şükran Anıtı |
![]() |
Kalemegdan Askeri Müzesi
|
Kalemegdan Askeri Müzesi |
Yeni Şehir Görüntüsü |
![]() |
Kalemegdan Tenis Kortu |
İstanbul' a dönüş için son saatlerimiz, parkın girişinde hediyelik eşya satan seyyar satıcılara uğrayıp bir kaç hediyelik eşya satın aldıktan sonra şehrin kalabalığına karışıp sokaklarında kaybolmak için parktan ayrılıyorduk. Bu sırada bu şehirden nasıl ayrılacağımı düşünüyorum sürekli, galiba İstanbul'a bütün duygularımı burada bırakıp dönecektim. Kahve kokan sokaklarından tutun sıcak kanlı insanlarına kadar her şeyi yanımda götürmek istiyorum. Kafama takılanların başında son gün havanın neden? bu kadar güzel olmasıydı. Sanki özellikle bugünü beklemiş gibi değil mi sizce de! Bence kesinlikle öyle.. Gezdikçe gezesim geliyor bırakmak istemesem de evin yakınlarında daha önce gördüğümüz ve son gün kahvesini içebildiğimiz Amelie adında sıcak kanlı çalışanlarının olduğu şirin bir kafede oturup kiraladığımız evin sahibiyle buluşmayı bekliyorduk. Bizi havaalanından aldığı gibi tekrardan havaalanına bırakacak aynı zamanda. Buluşma saatimiz geldiğinden kafeden ayrılıyoruz ve buluşmak için anlaştığımız parkın oraya gidiyoruz. Anlaştığımız saatte gelip bizi alıyor. Aşağıya kaldığım evi Airbnb' den bulabileceğiniz şekilde yazının sonunda apartman ismine kadar bırakacağım. Kalmak isteyenler olursa oradan ulaşabilirler.
Ayrılık Vakti,
Gerçekten ayrılığın bu kadar zor olacağı bir yerde daha önce bulunmamıştım. Şehre istemsizce bağlanmıştım aslında. Farkına bile varmamıştım diyebilirim. Belki de daha önce kendime itirafta edememiş olabilirim. Her şey mümkün kılıyordu bu şehir bana. Yürüyerek geçtiğim köpründen kaldığım evin sokağına kadar çok fazla özlüyorum seni BEYAZ ŞEHİR..
Edindiğim deneyimler sonrasında;
Belgrad 3 günden fazla kalınması gerekilen bir şehir diye düşünüyorum. Sokaklarında kesinlikle kayboluncaya kadar gezmelisiniz. Çok uzak bir yere gitmediğiniz sürece vasıta kullanmayın ki planlarınızın dışında güzelliklerle karşılaşabilin. İnsanlarından çekinmeyin. Biz hiç kötü bir olayla karşılaşmadık. Herkes yardım sever ve sıcak kanlı, kısaca Türk olduğunuz için kimse size çatık kaşlarla izlemiyor. Her yerde parkla karşılaşacaksınız ve sakin olun. Özellikle İstanbul'dan gidiyorsanız parkların tadını çıkarın derim.😊
Kaldığım evin bilgileri; Airbnb'de aramaya Knez Mihailova Apartment yazmanız yeterli olacaktır. Ev sahipleri Lazar ve Dusan'dır.
Umarım tavsiyelerim ve gezim size yardımcı olacaktır. Okuduğunuz için teşekkür ederim. 👱
Yorumlar
Yorum Gönder